17 Ocak 2025 Cuma
DÜNYA
Bölgede hiçbir ülkenin tanımadığı Kıbrıs‘ın kuzeyindeki Türk yönetimi dışında bir müttefike sahip olmayan Türkiye‘nin bu değişimin kazananlarından olabileceği yorumları yapılıyor.
Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesinden sonra Şam’a giden ilk dışişleri bakanı, Türkiye’den Hakan Fidan oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise ziyaretlerin artacağını söyledi ve “Suriye’nin kardeşi olarak yeni süreci en iyi okuyan ülke konumundayız” dedi.
Peki bunun, pek çok devletin çekişmesine sahne olan, Libya‘dan Ege‘ye kadar deniz sınırı anlaşmazlıklarının bulunduğu Doğu Akdeniz’de ne gibi sonuçları olabilir?
BBC Türkçe‘nin konuştuğu uzmanlara göre hem Suriye’deki değişim hem de ABD’de Trump’ın yeni dönemi Türkiye için çeşitli fırsatlar sunuyor.
Fakat yeni Suriye yönetimiyle Doğu Akdeniz’deki deniz sınırlarını, son dönemde Türk medyasında sıklıkla paylaşılan Mavi Vatan haritasına göre belirleyecek bir anlaşma mümkün olmayabilir.
Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Prof. Mitat Çelikpala, Suriye’de iktidarı ele geçiren grubun Türkiye’ye yakın duracaklarını gösteren işaretler olduğunu söylüyor.
Öte yandan Suriye’deki iktidar değişiminin çok yeni ve hızlı bir şekilde gerçekleştiğini hatırlatarak “Suriye’de istikrar tesis edilemezse, bence yeniden bölgesel aktörlere ve küresel aktörlere ihtiyaç duyulacaktır” diyor ve ekliyor:
“O zaman da yeni gruplaşmalar karşımıza çıkacak. Bunu da şu anda tahmin etmek çok zor gibi geliyor bana.”
ABD merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council’ın Küresel Enerji Merkezi’nden kıdemli uzman Brenda Shaffer da Suriye’deki yeni tablonun Doğu Akdeniz ve Orta Doğu‘daki güç dengesini dramatik bir şekilde değiştirdiğini, bunun “Türkiye’nin bölgede yükselen gücünün bir diğer göstergesi olduğunu” söylüyor.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, 24 Aralık‘taki açıklamasında “ilerleyen zamanda” bir deniz yetki anlaşmasının “muhtemelen” yapılacağını söyledi.
Uraloğlu “Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızın korunması noktasında orada bir vaziyet almamız kesinlikle söz konusu olacak” dedi.
Ancak bakan, Suriye’nin pek çok acil ihtiyacının olduğunu, deniz yetki anlaşması imzalamanın diğer konularla kıyaslandığında acil bir durum olmadığını da ekledi.
Bakan Uraloğlu anlaşmanın nasıl olabileceğine dair bir detay vermese de Mavi Vatan doktrininin mimarlarından müstafi tümamiral ve akademisyen Cihat Yaycı‘nın başkanı olduğu Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi, bu konuda bir harita paylaştı.
“Suriye ve Türkiye ana karaları arasındaki ilişkiyi Kıbrıs Adası’nın çok ince bir uzantısı olan Karpaz Burnu’nun kesmemesi gerektiği” görüşüyle hazırlanan bu haritaya göre, Kıbrıs ile Suriye arasındaki denizin bir kısmı da Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinde kalıyor.
Bölgedeki diğer ülkelerin de hak iddialarını göz önüne alınca, böylesi bir anlaşma mümkün mü?
Ülkelerin deniz sınırları ve kıta sahanlığının belirlenmesi süreçlerinde danışmanlık yapmış olan uluslararası deniz hukuku uzmanı, Hollanda Deniz Hukuku Enstitüsü Direktörü Prof. Alex Oude Elferink, Suriye ile Kıbrıs arasında kalan denizde Türkiye’nin hak iddiasının temelsiz olacağını söylüyor.
BBC Türkçe‘ye konuşan Prof. Elferink’e göre “Deniz sınırları hesaplanırken bazı adalara bazı durumlarda daha düşük ağırlık verilebilir” fakat Kıbrıs gibi büyük bir ada için bu mümkün değil:
“Türkiye’nin güçlü argümana sahip olduğu tek yer, konumu ve boyutu itibarıyla Meis (Kızılhisar/Kastellorizo) Adası. O ada, Türkiye’nin deniz yetki alanında 12 millik karasularıyla sınırlandırılabilir.
“Fakat Kıbrıs, Rodos veya Girit için aynısını söylemek mevcut uluslararası hukuka uygun değil.”
Prof. Elferink, iki devlet arasında yapılan anlaşmaların üçüncü devletler tarafından kabul edilmek zorunda olmadığını da ekliyor:
“Üçüncü bir ülkenin o bölgeye dair hak iddiası varsa, anlaşma imzalayan iki ülkenin o üçüncü ülkeyle de anlaşması gerekir.
“Daha önce bu 1960’larda Belçika ve Hollanda’nın Almanya tarafından hak iddia edilen bir bölge üzerinde anlaşma yapması örneğinde yaşanmıştı. Uluslararası Adalet Divanı, Belçika ve Hollanda’nın anlaşmasının Almanya için bağlayıcı olmayacağına karar vermişti.”
Prof. Çelikpala da bu haritanın “zorlu bir senaryo” olduğunu söylüyor.
Suriye’de devrilen Esad yönetiminin diğer ülkelerle iyi bir ilişkisi olmadığı için bu tür anlaşmalar imzalamadığını fakat artık bunların gündeme gelebileceğini düşünüyor.
Çelikpala, “Bunlar Türkiye’nin önceliklendirdiği ve önemsediği senaryolar ve söylemler. Libya örneğinde bu bir anlamda çalıştı ve bir anlaşma imzalandı. Ama bölgedeki diğer aktörler bunu kabul etmedi” diyor.
Suriye ve Türkiye arasında olası bir anlaşma için hazırlanan harita hakkında ise “Türkiye’de bir kesimin kabullendiği bir çerçeve bu. Ama örneğin Ankara‘daki Dışişleri Bakanlığı‘nın perspektifinin bu olup olmadığını henüz bilmiyoruz” ifadelerini kullanıyor.
Bunun bir zorlamaya dönüşmesi durumunda Avrupa Birliği‘nin de pozisyon alacağını belirten Çelikpala, Kıbrıs meselesi de dikkate alındığında “çok kısa vadede bu türden bir anlaşmanın imzalanacağını ve bölgesel dengelere etki edeceğini düşünmüyorum” diyor.
Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da gaz ticareti, enerji ve dış politika uzmanı olan Atlantic Council’dan Brenda Shaffer da şu anda acele etmemenin daha doğru bir tercih olacağını düşünüyor:
“Şimdi böyle bir şey için harekete geçerlerse bu, Kıbrıs ve dolayısıyla Yunanistan‘ın devreye girmesine neden olacak ve bu da ABD Kongresi’nde Türkiye’ye karşı bir karara yol açabilir.”
BBC Türkçe‘ye konuşan Shaffer, ABD’de Ocak sonu göreve başlayacak Donald Trump‘ın Türkiye’ye bakışının mevcut başkan Joe Biden‘den daha olumlu olduğunu da hatırlatıyor.
Mısır, Gazze, İsrail ve Lübnan açıklarında keşfedilen gaz yatakları bölgedeki ülkeler için önemli birer fırsat sunsa da gergin ilişkiler ve birbirine rakip deniz yetki alanları nedeniyle bu gazı Avrupa veya Türkiye’ye taşıyabilecek bir boru hattı inşa edilemedi.
Şimdi Türkiye ile işbirliği yapan bir Suriye, böylesi bir boru hattının Türkiye’ye ulaşmasını sağlayabilir mi?
Brenda Shaffer, İsrail gazının birkaç yıl önce Mısır gazı olarak Suriye, Türkiye ve Avrupa’ya pazarlanmasının gündeme geldiğini ve Suriye’deki değişimin ardından bu senaryonun tekrar gündeme gelmesini bekliyor.
Shaffer, İsrail ve Türkiye’nin Suriye’deki çıkarlarının ortak olduğu yorumunu yapıyor.
Prof. Çelikpala ise bunu söylemek için de çok erken olduğunu, İsrail’in Gazze’deki savaş devam ederken bu denklemin parçası olamayacağını düşünüyor.
Halihazırda İsrail ve Mısır’ın doğalgazı sıvılaştırarak (LNG) ilettiği sistemler kurduklarını hatırlatan Çelikpala, “Bu türde bir boru hattına, hele istikrarsız ortamda, kaynak ayıracak yatırımcı bulmak mümkün değil” diyor ve bunun ancak Suriye açıklarında da gaz bulunması durumunda gerçekleşebileceğini söylüyor.
Doğu Akdeniz’de çok sayıda devletin birbiriyle çakışan hak iddialarının bir şekilde müzakereyle sonuca bağlanması mümkün olabilir mi?
Prof. Elferink, Doğu Akdeniz’deki durumun çok karmaşık olması nedeniyle çözüm için tarafların siyasi iradesinin olması gerektiğini söylüyor.
Devletlerin “ekstrem” noktalardan müzakerelere başlamak istemesinin, müzakereleri çok zorlaştırdığını aktaran Prof. Elferink, buna Güney Çin Denizi örneğini veriyor:
“Çin’in hak iddiası o kadar ekstrem ki diğer devletler böyle bir iddia ile uluslararası hukukun öngördüğü arasında bir müzakere yaptığında yine çok şey kaybetmiş olur.”
Devletlerin anlaşmazlıklarını uluslararası mahkemelerde çözmesi de bir diğer seçenek. Fakat bunun için iki tarafın da bunu istemesi gerekiyor:
“Şu an mevcut uluslararası hukuka göre Ege Denizi de büyük ölçüde Yunanistan’ın sularında kalıyor. ‘Bu adil mi’ diye sorabilirsiniz, ama kurallar ve yasalar böyle.
“İki ülkenin Uluslararası Adalet Divanı’na gitmesi bir seçenek. Veya BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne bakan Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi‘ne Türkiye bu sözleşmeye taraf olmadığı için, özel bir anlaşmayla gidilebilir.
“Fakat bunlar hep farazi. Çünkü Türkiye’nin yakın zamanda böyle bir şeyi tercih edeceğini düşünmüyorum.”
Bugüne kadar yaptığı değerlendirmelerin ve tahminlerin uluslararası mahkemelerin kararlarıyla büyük ölçüde uyuşan sonuçlar verdiğini belirten Prof. Elferink, “Uluslararası bir uzlaşmazlık çözümüne gidilmesi halinde Türkiye’nin muhtemelen Mısır’la bir deniz sınırı olacaktır fakat bunun Mavi Vatan haritasında gösterilen kadar büyük bir alan olmayacağına kesin gözüyle bakıyorum” diyor.
Brenda Shaffer da Doğu Akdeniz’deki deniz sınırlarını deniz hukukunun değil siyasi iradenin çözebileceği görüşünde. Bölgedeki tüm anlaşmazlıkların çözümü yerine adım adım ilerlenebileceğini söyleyen Shaffer “Başkan Trump’ın göreve başlamasından kısa süre sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşeceğini düşünüyorum” diyor ve ekliyor:
“Şimdi ABD’nin Akdeniz ve Orta Doğu’da pozitif liderlik göstermesi için tarihi bir fırsat var.
“Bu, bölgedeki farklı aktörleri Amerikan liderliği altında bir arada çalışabilmek üzere bir araya getirmek için bir fırsat olacak.”
Prof. Dr. Bülent Yaşar, karaciğer sağlığını korumak için Akdeniz Diyetini önemini vurgula
GASTROENTEROLOJİ Uzmanı Prof. Dr. Bülent Yaşar, karaciğer sağlığını korumak için Akdeniz tipi beslenme, düzenli egzersiz ve doğal çözümlerin önemini vurguladı. Greyfurt, filtre kahve, bitter çikolata, enginar ve nar gibi besinlerin faydalarına dikkat çeken Prof. Dr. Yaşar, “Sağlıklı bir yaşam için alkol ve sigaradan uzak durulması gerekiyor. Ayrıca her gün tüketilen yarım greyfurt, karaciğer sağlığı için önem taşıyor” diye konuştu.
Karaciğer sağlıyla ilgili konuşan Medipol Üniversitesi Çamlıca Hastanesi’nden Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Yaşar, “Böylesine hayati bir organın dış etkenlere maruz kalması ve zarar görmesi bazı durumlarda kaçınılmaz hale gelebilir. İlaçlar, diyabet gibi sistemik hastalıklar, virüsler, beslenme alışkanlıkları, alkol ve yaşam tarzı gibi faktörler karaciğerde toksik etkilere yol açabilir” dedi.
BESLENMENİN ÖNEMİ VE AKDENİZ DİYETİ
Karaciğer sağlığını destekleyen beslenme alışkanlıklarının başında Akdeniz tipi beslenmenin geldiğini söyleyen Prof. Dr. Yaşar, ” Zeytinyağı, deniz ürünleri ve sebze ağırlıklı bir diyetin karaciğer üzerinde koruyucu etkisi bulunmaktadır. Enginar, karahindiba ve deve dikeni gibi bitkiler de karaciğer için oldukça yararlıdır. Özellikle deve dikeninden elde edilen silmarin, mantar zehirlenmeleri gibi durumlarda tedavi amaçlı kullanılmaktadır” ifadelerini kullandı.
Sağlığa iyi gelen gıdalardan birinin de polifenoller açısından zengin meyve ve sebzeler olduğunu belirten Prof. Dr. Yaşar, “Brokoli, lahana, marul, patlıcan, kiraz, yaban mersini ve üzüm gibi besinlerin içerdiği antosiyaninler ve diğer fitokimyasalların karaciğer üzerinde olumlu etkileri vardır. Bu tür gıdalar toksinlerin karaciğerden uzaklaştırılmasına destek olur. Filtre kahve ve bitter çikolata da karaciğer sağlığı üzerinde olumlu etkiler sunar. Şekersiz ve sütsüz tüketilen kahve, karaciğer hastalıklarının ilerlemesini önleyici bir etkiye sahiptir. Ayrıca bitter çikolatadaki kateşinler de karaciğeri koruyucu bir rol oynar” diye belirtti.
‘GÜNDE YARIM GREYFURT TÜKETİN’
Karaciğer sağlığını destekleyen üç temel meyveyi sıralayan Prof. Dr. Yaşar, “Greyfurt, üzüm ve nar, adeta şifa kaynağıdır. Özellikle greyfurt toksinlerin atılmasına yardımcı olur. Düzenli tüketilen yarım greyfurt, karaciğer sağlığı için önem taşıyor. Yine düzenli egzersiz, dengeli beslenme ve sağlıksız alışkanlıklardan uzak durarak karaciğerin uzun yıllar sağlıklı kalması sağlanabilir. Öte yandan bitkilerin kendilerini korumak için salgıladığı fitokimyasallar insan sağlığında da önemli bir rol oynar. Bu doğal bileşikler, hem hastalıklardan korunmada hem de tedavi süreçlerinde destekleyici olarak kullanılabilir. Özellikle lignanlar, keten tohumunda bolca bulunurken; stilbenler, üzüm ve koyu renkli orman meyvelerinde mevcuttur. Bu fitokimyasallar karaciğerin toksinlerden korunmasında kritik bir yere sahiptir” dedi.
Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri, Antalya merkezli İzmir ve Adana illerinde eş zamanlı “Oyunbozan” operasyonu başlattı. Operasyonda zorla fuhuş yaptırılan 23 mağdur kadın kurtarıldı. 8’i erkek olmak üzere toplam 15 şüpheli ise yakalandı.
Adreslerde yapılan aramalarda 7 ruhsatsız tabanca ve tabancalara ait 172 adet fişek, 352 bin 725 Türk lirası, bir miktar döviz ile çok sayıda dijital materyal ve cinsel içerikli malzeme ele geçirildi. Gözaltına alınan şüphelilerden 13’ü sevk edildikleri adli makamlarca tutuklandı.
İncelemelerde şüphelilerin kendi aralarında “Bizi kimse yakalayamaz ve polis bize bir şey yapamaz. Bizim oyunumuzu kimse bozamaz çünkü fuhuş evlerimiz, burası kale gibi korunuyor.” şeklinde konuştukları öğrenildi.
Şüphelilerin ayrıca çalışmak istemeyen mağdurları silah zoruyla çalıştırdıkları, mağdurları günde 25 şahısla fuhşa zorladıkları, kendi aralarında da mağdur kadınlara “Kutu” kod adını taktıkları ve bu şekilde hitap ettikleri tespit edildi.
Zal, sosyal medya üzerinden paylaştığı videoda, Şu’arâ Suresi’den, “Şüphesiz ben alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş, güvenilir bir resulüm. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığım alemlerin Rabbine aittir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Selam, hidayete tabi olanlaradır” ifadelerine yer verdi. Zal’ın kendisine “Allah’ın elçisi” olarak hitap etmesi de dikkatleri çekti.
Eylül Ecem Zal, daha önce Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret ettiği bir video yayınlamış ve tepkileri çekmişti. Zal, Atatürk hakkında, “Mustafa Kemal Atatürk gibi eser sahipleri binalarıyla beraber cehenneme sürülecektir” demişti.
Mersin’in Erdemli ilçelerinde 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla etkinlik düzenlendi.
Erdemli Belediyesi Gastronomi Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte, meslekte 55 yılını dolduran Derviş Çömez’e plaket verildi.
Programda Beledi???????ye Başkanı Mustafa Kara, başta Derviş Çömez olmak üzere tüm gazetecilerin gününü kutladı.
Mersin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Rüstem Kaya Tepe de gazeteci Derviş Çömez’in bugüne kadar yaptığı çalışmaları anlatarak, emeklerinden dolayı teşekkür etti.
Konuşmaların ardından pasta kesildi.?????????????????????
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.